1928 yılında tesadüfen yapılan bir keşif, 3000 yıllık bir uygarlığın ve alfabelerin ortaya çıkması ile ilgili olan yeni bilgilerin gün yüzüne çıkmasını sağladı. Suriye’nin en büyük limanı durumunda bulunan Lazkiye’nin kuzey bölümünde Ras Shamra köyü civarında bulunan kalıntılar, bir köylünün karasabanının tarihi kalıntılara takılmasıyla ortaya çıkmıştı. Köylünün konu ile ilgili olan yetkililere haber vermesi kalıntıların açığa çıkarılmasının yolunu açmış oldu. Bölgede günümüze kadar yapılan kazılarda 3000’in üzerinde tablet ortaya çıkarıldı. 1929 yılında başlayan kazılarda çıkarılan tabletler, bölgede Sami dilinin bir kolu olduğu anlaşılan ve Ugaritçe olarak isimlendirilen bir dil konuşulduğunu ortaya çıkarttı. Bu tabletlerde kullanılan alfabeye de Ugarit alfabesi ismi verildi.
Ugarit uygarlığı hakkında tabletlerden edinilen bilgiler, M.Ö.1400 yıllarında şehrin 10 bin nüfusa sahip olduğunu, denizciler ve tacirlerin yoğun olduğu nüfusta tarım ve hayvancılıkla uğraşan kişiler de olduğunu gösteriyordu. Şehrin bulunduğu konum itibariyle genişleme olanağı yoktu ama döneminin en zengin şehirlerinden biri olduğu, o tarihlerde dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden biri olduğu anlaşılıyordu. Ugaritlilerin ticarete yoğunlaşmaları yaşam tarzlarında da önemli farklılıklar yaratıyordu. Savaş, ticari yaşamı kötü yönde etkileyeceği için kendi tarihleri boyunca barışçıl bir yaşam sürdürdükleri ve komşularıyla iyi geçindikleri anlaşılıyordu. Ticari faaliyetlerin yoğun olması nedeniyle kentte konuşulan dil sayısı da oldukça fazlaydı. 8 farklı dilde konuşuluyor ve ticari alanda kayıp yaşamamak, müşterilerle anlaşmak için 5 farklı yazı dili kullanılıyordu. Bu kadar çok sayıda farklı dilin ve yazı sisteminin kullanılması, kelimeleri anlatmak için çok sayıda işarete başvurulması, dilin ve alfabenin sadeleştirilmesini, daha kolay anlaşılabilir hale gelmesini zorunlu kılmıştı. Bu zorunluluk ve dil karmaşası içinden Ugarit alfabesi doğmuş oldu.
Ugarit alfabesinde kelimeler günümüzde olduğu gibi sesleri gösteren harflerin birleştirilmesi ile oluşturuluyordu.
Ugarit alfabesinin çağdaşı olan alfabelerden en önemli farkı, belli kelimeleri ya da nesneleri anlatmak için çok sayıda işaret kullanılmamasıydı. Alfabe çeşitli sesleri gösteren harflerden oluşuyordu. 30 harfli Ugarit alfabesi, bu yönüyle modern çağda kullanılan alfabelere daha çok benzeyen bir alfabe olarak kabul edilebilir. Yani kelimelerin (günümüz alfabelerinde olduğu gibi) harflerin yan yana gelmesi, farklı kombinasyonlar oluşturması ile yazıldığı bir alfabe bulunmuştu.
Ugarit dili ve alfabesi, kazıların başladığı 1929 yılını takip eden süre içinde dilbilimcilerin yaptığı birkaç aylık çalışma ile çözülmüştü. Bu kadar kısa sürede çözümlenmesinin nedeni ise çağdaşı olan alfabelerin aksine az sayıda karakter, harf içermesi ve oldukça basit, günümüzdeki yazı sistemlerinin mantığına daha yakın bir şekilde hazırlanmış olan bir yazı sistemi olmasıydı.
Çıkarılan tabletlerin büyük çoğunluğu ise Akatça dili ile yazılmış olan ve M.Ö. 3000 ile 0 (sıfır) tarihleri arasında yazılmış olan tabletlerdi. Fakat bazı tabletlerin Ugaritçe ve Ugarit alfabesi ile yazıldığı, devlet arşivleri ve kütüphane gibi yerlerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu uygarlığın sahip olduğu zayıf ordunun etkisiyle M.Ö. 1185 yılı civarında denizden gelmiş olan düşmen güçler tarafından yıkıldığı, ortadan kaldırıldığı tahmin ediliyor. Ama yine de bu konuda kesin olarak elde edilmiş olan bir kanıt bulunmuyor. Fakat alfabenin tarihsel gelişiminde önemli rol oynayan bir topluluk oldukları elde edilen bulgulardan anlaşılabiliyor.